26 Haziran 2010 Cumartesi

You leave tonight or live and die this way

su bookmarks varya. orda yigitcan'in blogu var. benim ki yok, benimkine yigitcaninkinden linke tiklayip giriyorum. boylece arada bir bakmis oluyorum. Yorum yapamiyorum mesela, yorum yapmak zor bir olay, ne desem ne demesem bilemiyorum, ama hep guzel seyler dusunuyorum. valla. ozellikle yanlis oykuler cok guzeldi. hatta sanirim en begendigim de uctu. en guzel yazdigini dusundugum de dort. bes'i okuyamadim. kan ve et beni kacirtiyor. 6'da sessiz bir gerceklik vardi. 7.si gercek bir otobiyografiye benziyordu, yazilmamis, anlatilmamis, yasanmis bir oyku gibiydi. butun ovguleri hak eden seyler vardi hepsinde. Yigitcan'in anlatilmamasi gereken oykuleri yazisini o kadar seviyorum ki, bir gun hepsini izlemek istiyorum. Yigitcan yonetmen olsa bir gun.. neyse.

Ne zaman olsa kendimden utanarak da olsa, ki aslinda tamamen kast ettigmi dusundugum seylerden utanmam biraz aptalca- kusarcasina bir yokluktan bahsetsem, yigitcan aklima geliyor. iki insan sadece yok olmak uzerinden baglanabilir mi diye dusunuyorum.

nadiren, bazen, yasamaya karar verdigim, yasamayi hatirladigim anlarda, aykalarimin, parmak uclarimin altinda
yokluk duruyor.


bir sekilde 'dusunuyorum, oyleyse varim'
anini her yasadigimda
baktigim her yerde,
bastigim her yerde
yokluktan yapilmis,
bosluktan yapilmis,
anlamsizliktan yapilmis sinirlar buluyorum.

Gozlerimi her kapadigimda beyin kivrimciklarindaki guzelligi dusluyorum yazanlarin, konusmalarindaki virgullerden sonra gelen o boslugun estetigi, o bastan cikarici ic seslerini .

Hiç yorum yok: