31 Ocak 2010 Pazar

Oh how we danced and we swallowed the nights for it was all ripe for dreaming

benim icin amerika tom waits dineleyenler kadardir diyivermis bir gun tuncel kurtiz. bu gunlerde hem o cok moda hem ben tom waits'in susledigi hayaller kuruyorum. hem tom waits caliyorum hem battaniye atinda oturup otekilerden yazilar okuyorum hem aylardan en bir donuk mavi.

rain dogs diye bir sarkisi var bu adamin, for i am a rain dog too diye soyledigi. benim bir ahmet abim var, abilikten gecmis 40 yasinda profesor ama olsun. bizim gibi citir kizlar icin abi o. iste o da bir rain dog, .
belki bir gun ben de bir rain dog'um dur. kendim hakkinda yaptigim tespitler hem suya dustugu icin bir sey diyemeyecegim. ama her halde, eve donsem de ben, hep bir yerlerde kaybolmus olurdum.

kucuklugumden beri ben, hep otekileri sevmisimdir. onlarin, kenarda kosede, curumeye ve kokusmaya birakilmis, ahlak sabunun yikamadigi idda edilen cop koselerinde tek ayakta bekletilmis butun hirsizlarin, soyguncularin, pek bir sevimli yalancilarin, tek basina sarsak sarsak yuruyup, kalabalik sanki tek bir organizmaymis ve butun mayinlarini, fuzelerini, toplarini ofkeli bir yogunlukta onun uzerine hedefliyorken, butun o dikkatin altinda yuruyen sahnedeki travesti tavirli sarhoslarin, sahneyi (kimse gormediginde bile olsa) mesgul eden herkesin, sadik birer hayraniydim. hep bir sempatizandim, gizli belki o kadar da gizli olmayan destekciydim. kucuklugumden beri ben, hep, farkli olmak istedim.
gerek butun gozler uzerimdeyken sahnede durabilmek icin, gerek farkli olmayanlarin butun sikiciligindan sikildigim icin. ama istedim iste.

bu basarilacak bir sey degil. bir cizgi, her iki yanina surekli dusebilirsin. insanlik gibi. her an gerisine dusup birinin kalbine tetigi cekebilirsin, tek ihtiyacin biraz dusunmemek. obur yanda da olabilirsin, onun icin de hissetmen yeterli. ama dedigim gibi, cizginin her iki yaninda olmak da cok kolay, dusmek bir tercih, ve her an her sey mumkun.

ama kendime geri doneyim, hep sevmistim iste ben boyle travesti figurleri. hele yalancilarla hirsizlar en sevdiklerimdi. bir de diger erkekleri seven erkekler vardi ki, uzaylinin da uzaylisi olduklarindan, sonradan en sevdiklerimden oldular. hic kadinlari seven kadinlar kadar olamasalar da. lokumlu cikolata gibi oluslarini sevdim. hem erkeklerin hem kadinlarin  en cesurlarini en korkaklarini bazen adilerini ama hep, ama hep, yalan soylediklerinde bile, durustcu olanlarini sevdim. hakikatli olanlarini yani.

bir gun oylece fark ettim,  dunyadakiler ben ayvaya giderken havvaya gitmisti belli ki, ben de o sevdigim paylacolardan biri oluvermistim.

ve inanilmaz bir sekilde, bu cok ama cok normaldi benim icin.
garip oldugumu, iste tam o an fark ettim.

garip super bir kelime bence. garip, farkli, degisik. zavali, ezilmis. yine de guzel.

hep tuhaflari sevdim ben, bir sabah uyanip kendimi tuhaf bulmam, herhalde cok da sasirtici degildi.
ben bu gun bir tuhafim be blog. ayri bir tuhaf. guzel bir tuhaf.
yalniz tuhafligin o cok guzel, dokunsan kirilabilecek ama hoyratca guclu guzelliginin, hakikatinin tadi disinda
yaninda bir cuval bedeli varmis. henuz alisamadigim  bir bakismis o fuze bakisi, henuz bas edemedigim bir ciplaklikmis.
ama artik iyiyim. iyiyim cok iyiyim. ama iyilikte bir cizgi. bu cizgilerden dusmek cok kolay.


everything has a price

Hiç yorum yok: